Çatışma bölgelerinde gazeteciliği konu alan “Soykırıma Tanık Olmak” başlıklı Sinema Atölyesi’nin ilk oturumu AAtölye’de yapıldı.
AA Akademi koordinasyonunda düzenlenen Sinema Eğitimleri kapsamında gerçekleşen etkinliğe Filistin’de görev yapmış tecrübeli AA muhabirleri ve personeli katıldı.
AA Dış ve Ekonomi Haberleri Yayın Müdürü Barışkan Ünal’ın moderatörlüğünde gerçekleşen etkinlikte, İsrail’in Gazze’ye saldırılarını sınırda takip eden Başmuhabir Mustafa Deveci ile Gazze içerisinden takip eden foto muhabiri Mustafa Hassona ve kameraman Muhammed al-Alul, yaşadıkları deneyimleri paylaştı.
İsrail’in 5 Kasım’da düzenlediği saldırıda 4 çocuğu ve 3 kardeşini kaybeden AA serbest kameramanı Alul, yaşadıklarını gözyaşları içinde anlattı.
Alul, Gazze’nin orta kesiminde yer alan El-Megazi Mülteci Kampı’nda ailesiyle yaşadığını ve evine saldırı haberinin güneyde yer alan Han Yunus’ta görevi sırasında aldığını ifade etti.
İletişimde yaşanan aksaklıklar nedeniyle saldırıdan yaklaşık 1-1,5 saat sonra haberdar olduğunu ve gece olduğu için Han Yunus’tan evine geçemediğini aktaran Alul, “Sabah saatlerinde ancak evimin vurulduğu yere geçebildik. Aksa Şehitleri Hastanesi’ne gittiğimizde bir anda önümde yüzlerce ceset vardı nerdeyse. O kadar çok şehit vardı ki aralarından her birinin teker teker yüzünü açıp hangisi acaba benim çocuğum diye öğrenmeye çalıştık. O kadar çok fazlaydı ki. En sonunda şehit olan dört çocuğumun cenazeleriyle karşılaşabildim. Dört kardeşim şehit olmuştu, kardeşim Ahmet ve üç çocuğu şehit olmuştu, hepsini görebildim, arkadaşlarım, komşularımızın cenazeleriyle karşılaştık.” dedi.
Alul, evinin bulunduğu yerde hedef alınacak Filistinli gruplara ait herhangi bir nokta bulunmadığını belirterek, “Benim ailem ne suç işlemişti, çocuklarım hangi suçu işlemişti, kardeşlerim hangi suçu işlemişlerdi de öldürülmeyi hak ediyorlardı? İsrail net şekilde bizden intikam almaya çalıştı. İsrail’in gerçekleştirdiği bu soykırımı dünyaya ifşa etmeye çalışan bir gazeteci olarak benden intikam almaya çalıştı, bunu net şekilde biliyorum. Sadece bölge medyasına fotoğrafları görüntüleri yansıtan değil, Batı medyasına görüntüleri servis eden biri olarak benden intikam almaya çalıştı.” ifadelerini kullandı.
“5 Kasım’da hayatım tamamen değişti”
İsrail’in evine düzenlediği saldırının hayatını derinden etkilediğini dile getiren Alul, şöyle devam etti:
“5 Kasım itibarıyla hayatı tamamen değişen bir insanım ben; 5 Kasım öncesi ve sonrası olmak üzere iki insan. Birincisinde ailesi, çocukları olan bir baba, aile reisi iken bugün çocuklarının nerdeyse tamamını şehit veren bir baba, kardeşlerini şehit veren bir kardeş olarak hayata tutunmaya çalışan biriyim. Ben 13 yıldan bu yana çocuklarımın gözümün önünde büyümesine şahit oluyordum. Günden güne nasıl büyüdüklerini, güzelleştiklerini görüyordum, bir anda yok oldular. Hepsi yok oldu. Bu sadece ben bir gazeteci olduğum için, Filistinli olduğum için oldu. 5 Kasım öncesi vurulan evlerde şehit olan çocuklara, ailelerle beraber ağlardım, 5 Kasım’da kendi çocuklarım için ağlamak, onlara ağıt yakmak zorunda kaldım.”
Alul, çocuklarının öldürüldüğü o günden bu yana gözyaşlarının hiç dinmediğini ifade ederek, “5 Kasım’dan bu yana her gün ağlıyorum, hayatım tamamen değişti, çocuklarımın fotoğraflarına, çocuklarımdan kalan hatıralara bakıp ağlıyorum, her gün ağlamaya devam ediyorum. Ben bir babayım, bir insanım. Çocuklarımın hayallerinin gerçekleşmesi, onların hayallerini gerçekleştirmek için uğraşmak isterdim, onların sevinçlerine şahitlik etmek isterdim, Allah’a hamdolsun, her şey maalesef yarıda kaldı.” şeklinde konuştu.
“İsrail ordusunun saldırganlığının bir sınırı yok”
AA foto muhabiri Hassona, 2012’den bu yana İsrail’in Gazze’ye yönelik 5 savaş düzenlediğini ancak 7 Ekim’de başlayanın diğerlerinden çok farklı ve daha ağır olduğunu belirtti.
Hassona, savaşın başlamasının ardından ailesi ve çocukları için güvenli bir yer bulma, gıda ve su temininde ciddi zorluklar yaşadıklarını söyledi.
Mesleklerini icra ederken İsrail saldırıları nedeniyle her daim can güvenliği sorunu yaşadıklarını dile getiren Hassona, şunları kaydetti:
“Bir gazeteci olarak da mesleki açıdan şunu söyleyebilirim ki İsrail ordusuyla karşı karşıyasın ve İsrail ordusunun saldırganlığının bir sınırı yok. Böyle bir orduyla ve ülkeyle karşı karşıyasın. Bu saldırganlığın sınırının olmaması sende çok ciddi bir tedirginliğe yol açıyor, gazeteci de olsan. Nitekim çok sayıda arkadaşımız hedef alındı. Bu durumun ağırlığı da giderek artıyor. Her an sen de hedef olabilirsin. Dolayısıyla gazetecilik mesleğini orada yürütmek gerçekten çok büyük bir sorundu, çok zorluydu.”
Hassona, Gazze’deki her gazetecinin her türlü risk ve zorluğa rağmen görevini yapmaya devam ettiğine dikkati çekerek, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Biz en nihayetinde Gazzelilerin, Filistin halkının yaşadığı, maruz kaldığı bu korkunç saldırıları dünyaya ulaştırmakla sorumluyduk. Kendimizde öyle bir zorunluluk hissediyorduk. Bu mesajı ulaştırmanın üzerimizde çok ciddi bir ağırlığı ve yükü vardı. Dolayısıyla böyle bir ortamda çalışmak çok zordu. Duygusal olarak da bunun çeşitli sorunlarını yaşıyorsun. Sonuçta bir insansın ve korkuyorsun, her an hedef olma durumun söz konusu.”
Gazze’de yaşananları aktarmayı kendilerine rol biçtiklerini, bunun için de her türlü tehlikeye rağmen görevlerini sürdüklerini vurgulayan Hassona, “Bu hakikati, yaşananları, dramı, trajediyi sen aktarmazsan kim aktaracak? Dolayısıyla kendimize böyle bir rol seçmiştik. Bu rol bizi güçlendiriyordu, cesaretlendiriyordu.” dedi.
Deneyimli foto muhabiri Hassona, bazen olay yerine ilk yardım ekiplerinden önce gittiklerini ve orada yaşadıkları ikilemi şöyle dile getirdi:
“Bazen olay yerine ilk yardım ekibinden önce varabiliyorsun, öyle bir durumla karşı karşıya kalıyorsun ki orada yaralanmış, uzuvları kopmuş, parçalanmış insanları görüyorsun ve yaşayanlar, hayatta olanlar var. Senden yardım istiyor. Yani bazen böyle bir süreçle, böyle bir durumla karşı karşıya kalıyorsun. O anda bir ikileme düşüyorsun; ‘kendi rolümü mü sürdüreceğim yoksa ilk yardımın gelmesini beklemeden onlara yardım mı etmem gerekiyor?’ diye. Dolayısıyla böyle bir durumla karşı karşıyasın, o duygusal boyutu aşmaya çalışıyorsun, yaşananları aktarman, dünyaya göstermen gerekiyor.”
“Haberci, haberin unsuru olmamalı”
Başmuhabir Deveci de 7 Ekim’in hemen ardından AA Orta Doğu Haberleri Müdürü Turgut Alp Boyraz ve kameraman Metin Yüksel ile bölgeye hareket ettiklerini belirtti.
Bölgede 2 ay boyunca görev yaptığını anlatan Deveci, İsrail ordusunun ilk günlerde Gazze sınırındaki faaliyetlerini çekmeye izin verdiğini ancak daha sonra bunun da mümkün olmadığını ifade etti.
Deveci, İsrail’in 7 Ekim’den itibaren kendi tezlerini duyurmak için “propaganda” faaliyetlerine başladığını bunlardan birinin de “başı kesilmiş bebekler” iddiasının oluşturduğunu söyledi.
Boyraz’ın burada habercilik başarısına imza atarak bu iddiayı İsrail ordusunun basın ofisiyle yaptığı görüşmeyle boşa çıkardığını belirten Deveci, AA’nın bu haberinin uluslararası kamuoyunda büyük yankı uyandırdığına dikkati çekti.
Deveci, İsrail ordusunun sınır bölgesine düzenlediği turlarında belirli basın kuruluşlarını davet ettiğini ve gazeteciler arasında “ayrımcılık yaptığını” dile getirdi.
Bölgedeki basın mensuplarının yayınları ve faaliyetlerine ilişkin gözlemlerini de aktaran Deveci, az da olsa bazı gazetecilerin haberin önüne geçtiğine işaret etti.
Deveci, gazetecilerin haberin önüne geçmesinin basın etiğine aykırı olduğuna dikkati çekerek, “Haberci, haberin unsuru olmamalı ancak maalesef bölgede az da olsa bazı gazeteciler haberin unsuru olma çabası içindeydi. Bu da bazen Gazze’de yaşananların önüne geçti.” ifadelerini kullandı.
Etkinlikte, savaş bölgelerinde gazetecilerin yaşadığı sorunların ele alındığı “Saraybosna’ya Hoşgeldiniz” filminden bölümler de gösterildi. AA Dış ve Ekonomi Haberleri Yayın Müdürü Ünal’ın hazırladığı eğitim programında film sahneleri üzerinde tartışıldı.
AA’nın Sinema Eğitimleri AAtölye’de ayda iki kez farklı temalarla düzenlenmeye devam edecek.